Sana acı gelecek ama söylemeliyim…

tarafından
191
Sana acı gelecek ama söylemeliyim…

Belki 18 yaşındasın belki de 60… Çok sevdiğin ve değer verdiğin kişiler seni görmüyor olabilir. Onların üzerine çok titriyor ancak bir türlü karşılığını göremiyor da olabilirsin. Çok emek vermişsindir ancak eline geçen kırgınlıklar ve kızgınlıklardan başka bir şey de olmayabilir. Hep soruyorsun kendine ben bunları hak edecek ne yaptım veya diyorsun içinden, “Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim…” Bence atladığın büyük bir nokta var. İnsanlar bir çiftçi gibi davranmalı insan ilişkilerinde. Emek vereceksin, sulayıp gübreleyip biçeceksin… Peki olmadığında kime kızacaksın..? Toprağa mı? Bulutlara mı? Fırtınalara mı? Doluya mı? Bence hiçbirine kızmıyorsun. Sadece nasip deyip geçiyorsun. İşte insan ilişkileri de böyledir. Bir insana değer verir, emek verir, zamanını verirsin. Peki aranız bozulduğunda veya verdiğin emeğin karşılığını bulamadığında kime kızacaksın? Eminim ki ona kızıyorsun. Hayır! Neden tarlaya ektiğin olmadığında kimseye kızmıyorsun da insana verdiğin emek karşılık bulamadığında ona kızıyorsun? Onun dili var ve eylemleri var değil mi? Aslında maddi olarak size zarar vermiyor ancak manevi olarak davranışlarıyla sizi yıpratıyor. İşte bu noktada ona bir bitki gibi davranacaksın. Ben sana emek verdim ve sonucu beni bağlamaz diyerek gülüp geçeceksin… Çünkü sen elinden geleni yapmış ve kendi değerinden, kendi ederlerinden bir parça alıp ona vermişsin.

Aslında insan ilişkilerinde bireyleri psikolojik olarak çökerten şey etkileşimde olduğu kişinin davranışları değildir. Yani karşısındaki kişi nasıl davranırsa davransın onun duygu dünyanıza zarar veremez. Ona asıl zarar veren kişinin kendisinden başkası değildir. Bunu biraz açalım isterseniz. Bir baba ders çalışmayan çocuğuna neden bağırır? Onun ders çalışıp iyi bir üniversite kazanmasından ve bu durumdan maddi olarak çıkarı olduğu için mi? Hayır! Bir babanın veya bir annenin evladından asla maddi bir çıkarı söz konusu olamaz. Tabii ki bu normal davranışlarda bir anne baba ise. Onun asıl kızdığı şey beklentilerinin karşılık bulamamış olmasıdır. Örneğin; benim çocuğum tıp kazandı, benim çocuğum çok iyi söz dinler, benim çocuğum mükemmel bir evlattır, benim çocuğum diğer çocuklardan farklıdır, benim çocuğum herkesin çocuğundan üstün olacak, benim çocuğum dürüst bir çocuk olacak, benim çocuğum yalan söylemeyecek, benim çocuğum dinine bağlı ve ahlaklı yaşayacak… İşte bu gibi manevi beklentiler karşılanmayınca çocuğa kızıp bağırırlar. Aslında o babaya zarar veren çocuk değil kendi beklentileridir. İşte başta da dediğim gibi çocuğu bir tarlaya ektiği mahsul gibi görüp beklentisiz olduğunda aslında iki tarafı da üzmeyecektir. Buna farklı farklı örnekler verebiliriz. Başka bir örnekle sevdiğiniz kız veya erkeğin size ilgi duymamasından dolayı üzülüyorsunuz. Hatta ona kızıyorsunuz. Hayır, kızmayın. Önce bir kendinize kızın, o kız veya erkekten çıkarınız ne? Sizin sevgi ihtiyacınızı karşılamak mı onun görevi? Kimsenin öyle bir görevi yok! Eğer karşıdaki kişiden istediğinizi alamıyorsanız ondan beklentilerinizi ve duygusal ihtiyaçlarınızı bir kağıda yazın. Aslında sadece kendinizi yazacaksınız… Yani karşı tarafla ilgili bir şey göremeyeceksiniz.

İnsan ilişkilerinde en çok neden yıpranır insan diye tekrar sorarsam ve bunun cevabını alamazsam şimdilik çekip gidebilirsiniz. Verdiğim değerin karşılığını alamamak demeniz yeterliydi. Peki neden üzülür insanlar bu durum karşısında? İnsan ilişkilerinde kişiyi üzen iki neden var deyip sizi rahatlatmak isterim.

1- Yanlış değer yüklemesi

2- Beklenti içerisinde olmak

Zaten ikinciyi önceki paragrafta anlattım. Peki yanlış değer yüklemesi nedir? Aslında eski yazılarımı okuyanlar bunu bilir ancak ben yeniden yazmak istiyorum. Yanlış değer yüklemesi kişinin etkileşimde olduğu veya olamak istediği kişiye kendisinde olan değerlerden değer katması ve bunda aşırıya gitmesidir. Örneğin sizde bulunan değerlerden birisi yardımseverlik olsun. Bir arkadaşınıza bu değeri fazla yüklerseniz, kendi değerinizi aşırı yüklediğinizden dolayı etkileşimde olduğunuz kişi gözünde değersizleşirsiniz. Bunu önlemek için “Hayır demenin gücü” adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim. Asla ve asla çok sevdiğinize bile iyilikte aşırı gitmeyin. Çünkü ölçüsüzlük devamında değersizlik getirir. Severken bile ölçülü sevmelisiniz. Kendinizi kullandırtmayın! Kimsenin kölesi değilsiniz. Ne evladınızın ne de arkadaşınızın… Evladınızın veya arkadaşınızın her istediğini yapmak size onun gözünde değer katmaz. Bu demek değildir ki makul istekleri yapmayın. Yapın ancak yeri geldiğinde yapılmayacağını da bilmeli insanlar. Yani kişi size her istediğini yaptıramayacağını anlarsa size karşı saygı da duymaya başlayacaktır.

Sonuç olarak değerin değer bulmamış olabilir. Sana acı gelecek ama bunu söylemeliyim. Bu değersizliğin asıl kaynağı sensin… Beklentilerin ve israf ettiğin değerlerin…